Aller au contenu principal

Sovyetler Birliği'nde insan hakları


Sovyetler Birliği'nde insan hakları


Sovyetler Birliği, Komünist Parti üyelerinin devlet kurumları ile diğer örgütlerdeki tüm kilit pozisyonları elinde bulundurduğu sosyalist federasyondu. Medeni ve siyasi haklar büyük bir ölçüde sınırlandırılmış ve nüfusun tamamı devlet ideolojisi ile politikalarını desteklemek için seferber edilmişti. Özgür sendikalar, özel şirketler, resmî olarak izin verilmemiş kiliseler ya da muhalefet siyasi partiler gibi bağımsız siyasi eylemler kabul edilmemekteydi. Devletin Marksizm-Leninizm ideolojisine olan bağlılığı Sovyet vatandaşlarının özel mülkiyet haklarını sınırlandırmaktaydı. 1960'larda Sovyet insan hakları eylemcilerinin belirttiği üzere 1936 Anayasasının resmî hükümleri ile doğrudan tezat oluşturmaktaydı. 1970'lerin sonuna kadar yürürlükte olan bu anayasa toplanma ve dernek kurma özgürlüğü gibi çeşitli hakları garanti altına almaktaydı.

Rejim

Rejim siyasi iktidarı elinde tutmayı gizli polis, devlet kontrolü altında olan kitle iletişim araçları yoluyla yayılan propaganda, kişi kültü, ifade özgürlüğünün kısıtlanması, tüm nüfusun eylemlerinin izlenmesi, siyasi tasfiyeler, belirli zümrelerin üzerinde baskı ve yıldırma politikaları gibi yöntemlerle başarmaktaydı. 1977 yılında kabul edilen yeni anayasa ile ilk defa açık ve seçik olarak, resmen Parti'nin ülkenin liderliğinde itici güç olma konumu deklare edilmiştir.

İnsan hakları ve yasal sistem üzerine Sovyet kavramı

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ne göre insan hakları tüm insanların aralarında yaşam ve özgürlük hakkı, ifade özgürlüğü, kanun önünde eşitlik gibi "temel hak ve özgürlükler ile kültürel faaliyetlere katılma, beslenme ve çalışma hakkı gibi sosyal, kültürel ve ekonomik haklardan istifade edebilmesini öngörür.

Ancak insan hakları üzerine Sovyet kavramı Batı'dan çok farklıydı. Batı dünyası hukuk teorisine göre insan hakları hükûmete karşı bireylerin yararlandığı hak ve özgürlükler iken Sovyet yasası bunun tersini beyan ediyordu. Sovyet devletinin insan haklarının kaynağı olduğu farzediliyordu. Dolayısıyla Sovyet hukuk sistemi hukukun siyasetin bir kolu olduğunu ve mahkemelerin devlet vekilleri olduğunu öngörüyordu. Sovyet gizli polis kuruluşlarına geniş yargısız hareket etme gücü verilmişti. Rejim, Andrey Vişinski gibi Sovyet hukuk teorisyenleri tarafından "burjuva ahlâkı"nın örnekleri sayılan Batı dünyasında esas olan hukukuğun üstünlüğü prensibini, medeni hak ve özgürlükleri, kanunların bireyi korumasını ve mülkiyet hakkını tamamen ortadan kaldırmıştır. Vladimir Lenin'e göre sosyalist mahkemelerin amacı "terörü yok etmek değil...gerçekliğini kanıtlamak ve prensipte yasallaştırmaktır".

Tarihçi Robert Conquest Sovyet seçim sistemini "tüyler ürpetici gerçeklere bir insan yüzü koyan bir dizi uydurma kurum ve düzenlemeler: çok büyük terör estirilen bir zamanda kabul edilmiş ve insan haklarını garanti altına alan model anayasa, yalnızca tek adayın olduğu ve %99'un oy verdiği seçimler; muhalefet olarak ya da çekimser tek bir elin bile kaldırılmadığı bir parlamento" olarak tanımlamıştır. Sergei Kovalev "tüm ana medeni ve siyasal hakların sayıldığı anayasanın meşhur 125 nolu maddesi"ni hatırlar. Ancak diğer mahkûmlarla birlikte suiistimal şikayetleri için bu maddeyi yasal dayanak olarak kullanmak istediklerinde savcının argümanının "Anayasa sizin için yazılmadı, Amerikan Zenciler için yazıldı, böylece Sovyet vatandaşlarının ne kadar mutlu bir yaşamı olduğunu bilsinler diye" olduğunu aktarır.

Suç yasaların ihlâli olarak belirlenmiyordu ve Sovyet devleti ile toplumunu tehdit edebilecek her türlü eylem suç olarak sayılıyordu. Örneğin kâr sağlama arzusu kerşı devrimci bir eylem olarak yorumlanıp ölüm cezası verilebiliyordu. 1928 ila 1931 yılları arasında milyonlarca köylünün tasfiyesi ve tehciri Sovyet Medeni Kanunu çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Bazı Sovyet hukuk bilginleri hatta suçun olmadığı durumlarda dahi "adli baskı"nın uygulanabileceğini belirtmişlerdir. Ukrayna Çekasının şefi Martin Latsis "Suçlanan kişinin Sovyetlere karşı silah ile mi sözleri ile mi başkaldırdığını görmek için dosyasındaki suçlayıcı kanıtlara bakma. Bunun yerine ona hangi sınıftan olduğunu, geçmişini, eğitimini, mesleğini sor. Suçlanan kişinin akıbetini belirleyecek olan sorular bunlardır. Kızıl Terör'ün anlamı ve esası budur" dviye açıklamıştır.

Kamuya açık mahkemelerin amacı "suçun işlenip işlenmediğini kanıtlamak değil (çünkü bu önceden uygun Parti yetkilileri tarafından belirlenmiştir) halkın eğitimi için bir başka siyasi ajitasyon ve propaganda zemini sağlamaktır.(örnek olarak Moskova Davaları'na bakınız). Parti üyesi olmak zorunda olan savunma avukatları da müvekkillerinin suçlu olduğunu önceden kabul etmek zorundaydı.

Siyasi ifade özgürlüğü

1930'larda ve 1940'larda Sovyet gizli polis teşkilatları Çeka, OGPU ve NKVD tarafından siyasal baskılar uygulanmıştır. Gönüllü ya da zorla çalıştırılan geniş sivil muhbirler hükûmet için bilgi toplamak ve muhalif olduğundan şüphelenilen kişileri bildirmek için kullanılıyordu.

Sovyet siyasal baskısı de facto ve de jure olarak Sovyet sisteminin düşmanları olarak algılanan kişileri izleme ve cezalandırma sistemiydi. Teorik temeli sınıf mücadelesini açıklayan Marksizm teorisiydi. "Baskı" ve "terör" gibi kelimeler resmî kullanımda olan terimlerdi çünkü proletarya diktatörlüğünün Marksizm tarafından proletarya sınıfının karşısında olduğu belirtilen diğer sosyal sınıfların direnişini bastırması öngörülüyordu. Baskının yasal dayanağı Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'nin Ceza Kanunu'nun 58. maddesi ve diğer Sovyet cumhuriyetlerinin benzer maddeleri ile resmîleştirilmişti. Sosyalizmin gelişmesi sonucu sınıf savaşının keskinleşmesi Stalinci terör sırasında ilân edilmiştir.

Edebi ve bilimsel ifade özgürlüğü

Sovyetler Birliği'nde sansür yaygın ve etkin bir biçimde uygulanmaktaydı. Bunun sonucunda hükûmet tarafından yasaklanan edebiyat eserlerinin gizlice kopyalanması ve dağıtılması anlamına gelen Samizdat ortaya çıktı. Sanatın, edebiyatın, eğitimin ve bilimin muzaffer proletaryaya hizmet etmesi öngörüldüğünden çok sıkı ideolojik inceleme altındaydılar. Ereksel olarak yönlendirilmiş ve sosyalizm ile komünizmi yüceltme amacı taşıyan sosyalist gerçekçilik bu tarz sanat ve edebiyata örnektir. Tüm beşeri ve sosyal bilimler tarihsel materyalizme tamamen uyup uymadıkları konusunda kontrol edilmekteydi.

Tüm doğa bilimleri diyalaektik materyalizmin felsefi temeline göre şekillendirilmeliydi. Genetik, sibernetik ve karşılaştırmalı linguistik gibi çok sayıda bilimsel alan "burjuva sözdebilimi" diye yaftalanarak bazı dönemlerde Sovyetler Birliği'nde yasaklanmıştır. Bir dönem, bilimsel çevrelerde sözdebilim olarak kabul edilen Lysenkoizm ise ziraat ve biyolojide tercih edilmiştir. 1930'larda ve 1940'larda çok sayıda önde gelen bilim insanı "halk düşmanı" ilân edilerek tutuklanmışlardır. Bazı biliminsanları tutuklu olarak Şaraşkalarda (Gulag çalışma kamp sistemi içinde araçtırma ve geliştirme laboratuvarları) zorla çalıştırılmışlardır.

Sovyetler Birliği'nin tüm büyük kurum ve kuruluşlarından KGB'ye bağlı Birinci Şube bulunmaktaydı. Birinci Şubeler çalışma yerinde gizlilik ve siyasi güvenlikten sorumluydu.

Sovyet Ceza Kanununa göre Sovyet otoritesini zayıflatmaya yönelik ajitasyon ve propaganda malzemelerini bulundurmak ya da Sovyet Devleti'ni ve sosyal sistemini kötüleyen edebi eserleri ve malzemeleri yaymak 2 ila 5 yıllık hapis cezasına tabiydi; suçun ikinci kere tekrarı durumunda 3 ila 10 yıl hapis cezası verilebiliyordu.

Oy kullanma hakkı

Komünist ideologlara göre işçi sınıfının gerçek iradesini temsil eden Sovyet Sovyet siyasi sistemi gerçek demokrasiydi. Özellikle 1936 Sovyet Anayasası gizli oylama ile doğrudan genel oy hakkını garantiye almıştı. Ancak uygulama prensiplerden çok farklıydı. Örneğin Haziran 1987 seçimlerinde tüm adaylar genel seçimlerden önce Komünist Parti örgütleri tarafından seçilmişti.

Ekonomik haklar

Bazı sınırlamalarla kişisel mülkiyete izin verilmekteydi ancak gayrimenkul çoğunlukla Devlet malıydı. Sağlık, barınma, eğitim ve beslenme tam istihdam ve işyerlerinde kurulu ekonomik refah yapıları sayesinde devlet garantisi altındaydı.

Ancak bu garantiler pratikte her zaman uygulanmamıştır. Sıklıkla görülen kıtlık vakalarından biri olan 1932-1933 yılı kıtlığında beş milyon kişi yeterli gıda bulamadıkları için açlıktan ölmüştür. 1932-33 Kıtlığı'nın ana sebebi Sovyet kolektivizasyonudur.

Ekonomik koruma yaşlı ve malûllara bağlanan aylıklarla sağlanmıştır.

Toplanma ve dernek kurma özgürlüğü

Toplantı ve dernek kurma özgürlükleri sınırlıydı. İşçilerin bağımsız sendikalar kurmasına izin yoktu. Varolan tüm sendikalar Devlet tarafından örgütleniyor ve kontrol ediliyordu. Öncü hareketi ve Komsomol gibi tüm siyasi gençlik örgütleri Komünist Parti'nin politikalarının uygulanmasına hizmet ediyordu. İzin verilmeyen siyasi örgütlere katılım hapis ile cezalandırılabiliyordu. Çalışma kamplarında örgütlenmenin cezası ölümdü.

Din özgürlüğü

Sovyetler Birliği ateizmi teşvik ediyordu. Bu amaçla Komünist rejim kilise mallarına el koymuş, dini küçük düşürmüş, inanç sahiplerini taciz etmiş ve okullarda ateizmin yayılmasını sağlamıştır. Ancak belirli dinlere karşı yapılacak eylemler Devlet çıkarları doğrultusunda belirleniyordu ve çok organize olan dinler hemen yasadışı ilân edilmemiştir.

Ortodoks rahiplere ve inananlara uygulanan eylemler arasında işkence; tutuklu kamplarına, çalışma kamplarına ya da akıl hastanelerine gönderme; ve idam sayılabilir. Çok sayıda Ortodoks ve diğer inanç sahipleri, dinî inançlarından vazgeçirilmek amacıyla psikolojik işkence ve zihin kontrolü deneylerine zorla tabi tutulmuştur.

Dini gerekliliklerini yerine getiren Ortodoks Hristiyanlar komünist örgütlere üye olamıyor ve önemli görevlere getirilmiyorlardı. Din karşıtı propaganda hükûmet tarafından destekleniyor ve teşvik ediliyordu buna karşın Kilise'nin kamuoyuna açıklama yapması yasaktı. din okulları kapatılmış ve kilisenin yayım yapması yasaklanmıştı. Ateizm okullar, komünist örgütler ve basın-yayın yoluyla yayılmaktaydı. Tanrısızlar Derneği gibi örgütler kurulmuştu.

Ulaşım özgürlüğü

Yurtdışına yolculuk ve göç hükûmet izni olmadan yasaktı. 1970'lerde ülkeden ayrılmasında izin verilmeyen ve bunun için gösteri yapan kişiler "otkaznikler" olarak bilinir. Sovyet Ceza Kanununa göre yurtdışından dönmeyi reddetmek ihanet olarak değerlendiriliyor ve 10-15 yıllık hapis cezası veya tüm mallara el konulması ve idam ile cezalandırılıyordu.

Sovyetler Birliği'nde kullanılan dahili pasaport sistemi ile ikâmet kayıt sistemi olan "propiska" Sovyet vatandaşlarının ilke içinde göçünü sınırlandırmaktaydı. Sovyet tarihi boyunca uzunca bir süre dahili pasaport verilmeyen köylüler izin almadan kente göç edememişlerdir. Eski hükümlüler bulundukları şehir sınırlarından 101 km'den daha fazla uzakta yaşamalarına izin verilmemekteydi. Kapalı şehirlere ve SSCB devlet sınır bölgelerine yolculuk kesinlikle kontrol altında tutulmakta ve zorlukla izin verilmekteydi. Yurtdışına kaçmaya teşebbüs etmenin cezası 1 ila 3 yıl arasında hapis idi.

İnsan hakları hareketi

Sovyetler Birliği'nde insan hakları eylemcileri düzenli olarak tacize, baskıya ve tutuklamalara maruz kalmışlardır. Çeşitli vakalarda Andrey Saharov gibi insan hakları kampanyası yapanların kamuoyunda tanınmışlıkları hareketlerinin tamamen kapatılmasını engellemiştir.

SSCB ve Sovyet Bloğu üyesi diğer ülkeler ulusal hakimiyet haklarına tecavüze etmesi ve "aşırı adlî" olmasını bahane ederek 1948 yılı Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ni oylamasına katılmamışlardır. Her ne kadar SSCB ve müttefiklerinin bazıları 1966 yılı Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi ile Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi'ni imzalamışlarsa da bu sözleşmeler ne Komünist rejim altında yaşayan insanlar tarafından iyi biliniyordu ne de Komünist yetkililer tarafından ciddiye alınıyordu. Batı hükûmetleri yumuşama döneminin başında insan hakları konularına çok fazla odaklanmadılar.

Yine de 1960'ların sonu ile 1970'lerde "hakların savunucusu" (pravozaşçitniki) diye bilinen muhalif akımın içinden daha örgütlenmiş bir insan hakları hareketi büyümüştür. En önemli samizdat yayınlarından biri olan Хро́ника теку́щих собы́тий (Güncel Olaylar Kroniği) Birleşmiş Milletler'in 1968 yılını Uluslararası İnsan Hakları Yılı olarak ilân etmesinden sonra başlamıştır.

Sonraki yıllarda çeşitli insan hakları grupları ortaya çıktı: SSCB'de İnsan Haklarının Savunulması için İnisiyatif Grubu (1969); SSCB'de İnsan hakları Komitesi (1970); ve 1973'te Uluslararası Af Örgütü'nün SSCb şubesi gibi. Bu gruplar insan hakları için başvurular kaleme aldı, dilekçeler için imza topladılar ve mahkemelere katıldılar.

Varşova Paktı'nın sekiz üye ülkesi Helsinki Nihai Senedi'ni 1975 Ağustos'unda imzaladılar. Nihai Senedin "üçüncü sepeti" içinde geniş insan kaynakları ile ilgili maddeler bulunmaktaydı. 1976-77 yıllarında Moskova, Kiev, Vilnius, Tiflis ve Yerevan gibi çeşitli şehirlerde Sovyetler Birliği'nin Helsinki Nihai Senedi'ne uyumunu takip etmek için çeşitli "Helsinki İzleme Grupları" kuruldu. Bu gruplar farklı insan hakları hareketlerini bir araya getirmeyi başardı.

Ayrıca bakınız

  • Sosyalist rejimler altında katliamlar
  • Stalinizm
  • Totalitarizm
  • Eski Sovyet devletlerinde LGBT hakları

Kaynakça


Text submitted to CC-BY-SA license. Source: Sovyetler Birliği'nde insan hakları by Wikipedia (Historical)